TRANSFER; İFLAS POLİTİKASI YA DA KURTULUŞ REÇETESİ!
Belki birçok kez yazmışımdır ama yine de bir kez daha hatırlatmakta yarar var ki, bir kulübün en büyük yatırımı transferdir…
Yani kulüpleri yönetenlerin futbolcu alım satımıyla ilgili uygulayacakları politikadır. Bir futbol kulübü aynı zamanda belli bir ideolojiyi ve felsefeyi temsil etmelidir. Yani kendine özgü olmalıdır. Taklit politikalar belki zaman zaman bozuk saat gibi günde iki kez doğruyu gösterebilir ancak nihai olarak büyük sorunları beraberinde getirir. Mesela Trabzonspor kurulduktan hemen sonra dış transfere yönelip, 1’nci Ligde oynamış futbolcuları da transfer edip bir an önce şampiyon olmak için kolları sıvamış ama her defasında duvara çarpmıştı. Sonuçta iflas noktasına gelmiş, kulüp ortada kalırken, Salih Erdem başkanlığında oluşturulan yönetim ile birlikte yeni bir vizyon ile yola çıkmış, kendi yöresinin gençlerinin başına yine bu kentin değerli teknik adamlarını da getirerek amacına ulaşmıştı.
Devrim bilinçli bir seçimin ürünü olmamıştı ama nihai olarak Bordo-Mavili kulübün tarihsel süreci içinde nasıl bir teknik ve kadro planlaması çizmesi gerektiğinin de yol haritasını çizmişti. Bakın Trabzonspor’un o görkemli 1974-82 yılları arasında bir tek gelir kaynağı tribün hasılatıydı. Ama yönetim teberrularla, sinema biletlerinden, ürettiği çay, sigara, İran’a giden kamyonlardan pay almayla, Fiskobirlik’te üreticiden bir miktar bağışla, teberrularla ve İstanbul’da düzenlediği gecelerde elde ettiği gelirlerle ayakta durma bir kenara hem sahada, hem de kasada büyüyen, tüm Türkiye’ye, hatta dünyaya örnek olan bir kulüp haline gelmişti. Tabii ki zaman zaman yöneticilerin borç vermeleri de söz konusuydu. İşte bu yöntemle birlikte Türkiye, Trabzonspor’un başarılarını konuşurken, İstanbul’un burnundan kıl aldırmayan 3 büyüklerine de örnek gösteriliyordu.
TRABZONSPORLULAR BU TARİHİ GERÇEKLERİ BEYİNLERİNE KAZIMALI
Bu süreç içinde kadroya kattığı oyuncuların tek birinde bile hata yapmamıştı. Trabzonlu futbolcu transferleri bir kenara Ahmet Ceylan, Tuncay Mesci, Ali Yavuz, Mehmet Ekşi, Necdet Ergün, Orhan Aksoy, İskender Günen, Tuncay Soyak gibi az ama öz transferlerin hepsi de birer yıldız gibi parlamıştı. Bu büyük transfer başarısı da ekonominin felç olmasını önemli oranda önlemişti. Tabii ki bunun yanında süreç içinde sattığı Ali Kemal Denizci, Kadir Özcan, Mehmet Eksi, Orhan Aksoy, Necdet Ergün, Serdar Bali gibi isimlerden de o güne göre devasa gelirler elde etmiş, kısıtlı ekonomik olanaklara rağmen, neredeyse denk bütçe yapmış ve 8 yılda 6 lig şampiyonluk kupasını da müzesine götürmüştü. Tabii ki Türkiye Kupalarını Cumhurbaşkanlığı Kupalarını, Başbakanlık kupalarını saymıyoruz bile… Yani kulübün neredeyse sıfır gelirine rağmen, her sezon şampiyonluğun en güçlü adayı olurken, aynı zaman da bütçe konusunda da örnek olacak uygulamalara gidilmişti.
Bu görkemli politikaların sonunda Trabzonspor önce yönetiminde bir yabancılaşmaya gitti. Yani kulübü Trabzon dışında oturan ve paralı olarak kabul edilen başkanlara teslim etme süreci yaşadı. Mustafa Günaydın tam bir hayal kırıklığıydı. Mehmet Ali Yılmaz geldiğinde kesenin ağzını açtı. Söz verdiğinden bile daha fazla para akıttı kasaya… Transfer döneminde Hasan Şengün, Hasan Vezir, İsmail Hakkı, K.Osman gibi isimlerin yanında bir de Fenerbahçe’den Osman Denizci’yi transfer etti. Bu transferi gerçekleştirirken, dönemine göre astronomik bir rakam olan 12,5 milyon lira yıllık ödedi bu yıldız isme… Kulübüne de tam 37,5 milyon lira saydı. Bir tek bu yanlış transfer bile Trabzonspor’u adım adım kişilere bağımlı hale getirirken, aynı zamanda da ekonomisini felç edip, başarı grafiğini aşağılara çekmeye yetti. Tesisleşme hamlesine karşın, bir yandan da yabancı teknik adam, yabancı futbolcu süreci başlatıldı. Trabzonspor dünya kulübü yapılacaktı sözde ama ne yazık ki Türkiye’de bile artık şampiyonlukları rüyasında görürken, acı ki Trabzonspor bir daha kendine gelemedi.
GELİRLER DEVASA BİR BÜTÇE YARATTI AMA YA SONUÇ!
Sonraki süreçte gelirler hızla artmaya başladı. Göğüs reklamı, kombine bilet satışı, naklen yayın gelirleri falan derken, isim hakkı, sponsor gelirleri, tesislere ve statlara alınan reklamlardan gelen para, lisanslı ürün satışı, statta loca satışlarıyla ve farklı yatırım araçlarıyla birlikte bütçe katlanarak büyüyüp, bugün 2 milyar liranın üzerinde bir rakama dayandı. Bunca yatırım, bunca yan gelirle yapılan dev bütçenin yararı oldu mu? Bakın Trabzonspor’un borcu 6 milyar liraya ulaşmış… Özkaynakları hep eksi veriyor… Yani kara delik büyüdükçe büyüyor. Eğer Başkan Ertuğrul Doğan başta olmak üzere, bazı yöneticiler, ödemelerin sıkıştırdığı anlarda kulübe milyonlarca Euro borç vermese, Bordo-Mavili kulübün puanları silinir, transfer yasağı getirilir, Avrupa Kupalarından men edilir ve nihayetinde de bir alt kümeye düşürülür.
Zaten ekonomik konulardaki çok kötü tablo nedeniyle Trabzonspor kulübüne, Mali Fair Play’a uyulmadığı için UEFA ceza kesmedi mi ve anlaşma imzalanarak büyük yaptırımlardan kurtulmadı mı? Peki tüm bu yüz kızartıcı durumların yaşanmasının sebebi ne? Yanlış transfer politikası… Günlük başarıların peşinden koşan yönetimlerin, işbaşına getirdiği ve kendi kariyerleriyle birlikte ceplerini düşünen teknik adamların adeta kölesi gibi hareket edilerek bu tablo oluşmadı mı? Bugünkü borcun temelleri, Atay Aktuğ’un ikinci döneminde atıldı. Nuri Albayrak, Sadri Şener, İbrahim Hacıosmanoğlu, Muharrem Usta, Ahmet Ağaoğlu ve nihayetinde de Ertuğrul Doğan’ın fahiş transfer yanlışlarıyla birlikte de bütçesinin 3 katına çıkan ve ödendikçe yükselen bir borç sarmalının içinde debelenip duruyor Trabzonspor!.. Ne yazık ki gidenin yaptığı yanışların yarattığı korkunç tablodan bir sonraki başkan ve yönetim hiç ders çıkarmadı. Giden ve kulübü bilerek, isteyerek zarara uğratanlardan da hesap sorulmadı. Yaptıkları burunlarından fitil fitil getirilmedi. Her gelen tribüne oynadı. Bu da işlerine geldi. Çünkü taraftarı kandırmanın en kolay yolu transfer yapmak… Yönetenler adeta başka kulüpleri, menajerleri, futbolcuları ve nihayetinde Futbol Federasyonunu zenginleştirme amacı güder gibi davrandı.
YÖNETİM KULÜBÜN ÇIKARLARINI KORUR, BAŞKALARININ DEĞİL!
Oysa Trabzonspor’u yönetenlerin birinci görevi tüzüğün de dediği gibi kulübün her açıdan çıkarlarını korumaktır. Başka kulüplerin, menajerlerin, futbolcuların çıkarlarına uygun davranıp, bunu da, “Taraftar baskısına dayanamıyoruz” diye mazeretlerle bize yutturmaya kalkarsanız o zaman bizim de, “Bu büyük transfer piyasasından kulübü yönetenler de mi yararlanıyor?” diye sormamız kaçınılmaz olur. Nihayetinde futbol piyasası çok kirlendi, zifiri bir karanlığın içinde yolunu kaybetmiş güzel oyun… Endüstriyel futbol safsatası altında, tüketim çılgınlığına hizmet eden ve Trabzonspor gibi kulüplerin çıkarlarına cepheden ters politika üretmenin başka izahı olamaz. Bugün Bordo-Mavili kulübü yönetenler, göz göre göre şirketlerini batağa götürecek politikalar uyguluyor mu? Hayır değil mi? Hatta en düşük yatırımla, en yüksek karları nasıl yapacaklarını planlıyorlar ve buna göre hareket ediyorlar haksız mıyım? Peki kendi şirketlerini kara geçirmek için kılı kırk yaran bu anlı şanlı iş insanları yöneticilik yaptıkları Trabzonspor’a sıra geldiğinde niçin bonkörlüğü aşan, müflis tüccarları bile ceplerinden çıkaracak harcamalar yapıyorlar?
Niçin?!
Hem de yüzlerce kez bu yanlış transfer politikalarının yarattığı rezil sonuçların bilinmesine, herkesin gözüne yontulmuş kereste kazığı gibi sokulmasına rağmen…
Yoksa yönettiğiniz kulübe düşman mısınız?
Buradan hareketle önümüzde yeni başlayacak olan yeni transfer süreci için bir şeyler karalamakta yarar görüyorum. Ertuğrul Doğan, Ahmet Ağaoğlu ile birlikte, Abdullah Avcı gibi hayatı boyunca futbolcu üretme özürlü, altyapıdaki futbolculardan adeta nefret eden, sadece yaşı kemale ermiş, elinde bastonuyla bir parkta bankta oturarak ömrünün kalan günlerini anılarıyla birlikte geçirmesi gereken futbolcu emeklilerine aşkla bağlı bir isimle çalışmanın korkunç cezasını Trabzonspor’a daha önce çektirdiler. Ağaoğlu’nun gidişinden sonra Doğan başkanlık koltuğuna otururken, Nienad Bjelica isimli yine transfer delisi bir Hırvat teknik adamı, rüyasında göremeyeceği bir para karşılığı Bordo-Mavili takımın başına getirdi. Sözde tasarrufa gidilecek, öz kaynaklardan futbolcu üretilecekti. Ancak birçoğunun içi geçmiş, bir kısmı amatör kulüplerde ancak oynayabilecek ve birkaç tanesi işe yarayan tam 16 oyuncu kadroya dahil etti. Bu arada bütçeyi düşürebilecek olan altyapıdan gelen ne kadar oyuncu varsa hepsini tarumar etti. Ve, “130 milyon Euro geri ödemesiz kulübün kasasına para soktuk” demesine rağmen, borcun 3 milyar 200 milyon liradan, 6 milyar liraya çıkmasını engelleyemedi.
Engelleyemez de!
YAŞLI, PAHALI VE AŞIRI TRANSFERE KAPI KAPATILMALI
Ertuğrul Doğan’ın yaşadığı Nenad Bjelica deneyiminden bir ders çıkarmasını bekledik ama nafile… Bulunmaz Hint kumaşı gibi yeniden Abdullah Avcı’yı sarıldı. Hiçbir üretkenliği olmayan, sadece günü ve kendisini kurtarma kurnazlığıyla, parayı canından çok seven bir ismi tekrar takımın başına getirirken en küçük bir utanma belirtisi göstermedi. Daha 7 ay önce Trabzonspor’u batağa saplayan, sahada rezilleri yaşatan Avcı’ya bu bağımlılığının arka planını inanın bilmek istiyoruz. Umarız bu bağımlılığın sebeplerini bilen gerçek bir Trabzonsporlu bize anlatır ve biz de buna göre tavrımızı alırız… Avcı’ya birlikte çıkılan yolda yine umut kapısı pahalı ve altından kalkılamayacak transferler olacaktır gördüğüm kadarıyla… Zaten Avcı, “Kariyerli transferler yapacağız” dememiş miydi? Kariyerli transfer dediği kuşkusuz yaşı kemale ermiş, bir dönem büyük kulüplerde oynamış ve hiçbir geleceği olmayan, sadece anın tadını çıkarmaya yönelik isimlerden başkaları değildir. Yani Avcı yine kendisini kurtarmaya, kariyerinin bu döneminden sonra, “Bakın nasıl da başarılı oldu” dedirtip, farklı kulüplere gideceğinde pazarlık gücünü artırmaya çalışacak. Bu noktada da en büyük basamağı Trabzonspor… Ama ne yazık ki Ertuğrul Doğan böyle bir isim için, “Aklına ve kalbine güveniyorum” diyebiliyor.
Ben ise, “Avcı Trabzonspor’u para ağacı görüyor, ne aklına, ne de kalbine kesinlikle güvenilemeyecek bir isim ve onunla bu kulübün sonu felaket” diyorum…
Doğan’la da aramızdaki fark bu…
Zaten Sayın Doğan’la sadece teknik yapılanmada değil, hiçbir konuda ortak paydada buluşacak görüşlere sahip değiliz. Hatta 180 derece farklı düşünüyoruz…
Kimin düşüncesinin haklı olduğuna da tarih karar verecek!
Biliyorsunuz devre arasında bir Thomas Meunier transfer edildi. Kuşkusuz bu sağbekin kariyeri görkemli ve zaten hala zirvede olsaydı Trabzonspor’a gelişi söz konusu olmazdı. Ama yaşı 33’e merdiven dayayan Belçikalı futbolcu, hücumda iyi gözüküyor fakat savunmada yetersiz oyuncu profili çiziyor. Bunda büyük ihtimalle futbolcunun ağır sakatlıklar geçirmesinin ve yaşının verdiği fiziki düşüşle birlikte savunma yaparken risk alıp yeniden bir sorunla karşılaşmak istememesinin rolü vardır. Kuşkusuz Borissia Dordmund da bu nedenle kendisinden bir lira bile istemeden eline bonservisini vermekten çekinmemiştir. Yoksa B. Dordmund gibi futbolcu pazarlama dehası bir kulüp, kalitesi tartışılmaz ve yararlanabileceği bir futbolcuyu size bedava verir mi? Acı ki Borissia Dordmund’un kurtulmak için bedava gönderdiği bir futbolcuya Trabzonspor’u yönetenler ve teknik kadrosu kurtarıcı olarak bakabiliyor. Sonra da büyük kulüp ve takım olma iddiasını dile getirebiliyorlar…
Pes doğrusu!
ÜÇ TANE PEPE ALIRSANIZ VERDİĞİNİZ BORÇ PARALAR DA YETMEZ
Gördüğüm kadarıyla yaz transfer döneminde de Abdullah Avcı önderliğindeki kadro planlaması konusunda sözde uzman, özde basiretsizlerin uygulamalarının çoğunluğu Meuner niteliğindeki oyuncular olacak. Zaten kamuoyuna yansıyan isimlerin büyük bölümünün yaşının 31 ile 36 yaş aralığında olduğunu dehşetle ve büyük bir hayal kırıklığıyla izliyoruz. Buradan bir kez daha yineliyorum. Bu tür üç beş futbolcu alıp, hayal kırıklığı yaratırlarsa artık başkan ve yöneticilerin verdiği borç paralar da bu kulübü kurtarmaya yetmez. Trabzonspor hızla Bursaspor’un durumuna düşebilir. Bu noktada geçtiğimiz yaz döneminde yapılan transferlerden bir tek örnekle bu kariyerli ama içi geçmiş oyuncu transferinin yarattığı tahribatı örnek olarak vermek yeterli olsa gerek…
Hatırlarsınız Nicolas Pepe, bundan 5 yıl önce henüz 23 yaşındayken 80 milyon Euro karşılığında Arsenal’a transfer olmuş bir isim… Ama son yılları sakatlıklarla geçince İngiliz kulübü onu henüz 28 yaşındayken bırakıyor. Trabzonspor, büyük bir yeteneği ve markayı transfer ettiğini düşünerek bu oyuncuyu kadrosuna katıyor. Bonuslarıyla birlikte bu oyuncunun kemiksiz 5 milyon Euro kazanacağı bir sözleşme yapılıyor. Ancak bu bonusların birçoğu gerçekleşmediği için Pepe’nin yıllık alacağı ücret 4 milyon Euro civarında kalıyor. Buna menajerinin aldığı ücretin yanında, oyuncu için Trabzon’da harcanan paralar, vergiler, KDV’ler ve TFF’ye ödenen yüklü lisans parası dahil değil… Bunlarla birlikte her halde maliyeti yine 5 milyon Euro’yu buluyordur. Yani Türk parasıyla 170 milyon lirayı aşan bir rakam…
Peki Nicolas Pepe ne üretti? Kaç forma sattırdı, kaç kombine aldırdı, kaç loca onun için kapatıldı? Takım sırf onun ürettikleriyle kaç maç kazandı? Hiç değil mi? Oysa Pepe transfer edildiğinde sahada fırtına gibi esecek, Trabzonspor’u şampiyonluk yarışının içinde tutacak, rekor forma sattıracak, kombine patlaması yaşanacaktı. Herkesin beklentisi buydu haksız mıyım?
Ama sonuç fiyasko…
Trabzonspor yönetimi 3 tane Pepe gibi fiyasko transfere imza atarsa işte o zaman yandı gülüm keten helva…
İŞE YARAMAZLAR GİTMELİ, AZ VE ÖZ KALİTELİ İSİM ALINMALI
Diyeceksiniz ki, “Arkadaş; eleştiriyorsun da, senin çözümün var mı?”
Bana da düşen çözüm önerisi sunmak kuşkusuz.
O halde anlatayım!…
Trabzonspor kuşkusuz zirve yarışının içinde bulunmak isteyecek. Kabul… Zaten elinde iskelet bir kadro var. İçinde hem yaşlı, hem genç, hem de orta yaş kuşağı oyuncuların barındığı bir ekip mevcut… Bu kadroda işe yaramayan sayısız yerli ve yabancı var. Öncelikli olarak bu işe yaramayan yabancı ve yerlilerle zararsız bir şekilde yolların ayrılması sağlanmalı… Bir zarar oluşacaksa da bunu, onları göz göre göre transfer edenler karşılamalı, maliyetlerinin faturası kulübe yüklenmemeli… Sonra savunmanın ortasına lider bir stoper alınmalı… Tabii ki eldeki Filip Benkovic ve Rayyan Baniya’nın gönderilmesi kaydıyla… Orta saha merkeze futbol aklıyla takımı yönetecek orta yaş ve baskıyı kaldıracak kişilikte bir transfer gerçekleştirilmeli… Bu bölgede Ali Şahin Yılmaz ve Arif Boşluk mutlaka kazanılmalı… Onlara altyapıdan yenilerinin de eklenmesine çalışılmalı…Serkan Asan yeniden bünyeye katılmalı… Onuachu’nun da gideceği düşünülürse, gol sorununu çözecek bir santrafor kadroya katılmalı… Tabii ki Umut Bozok da bir şekilde elden çıkarılmalı… Enis Destan yüksek bir bedel karşılığı gidecekse Poyraz Efe Yıldırım ikinci santrafor olarak geleceğe mutlaka hazırlanmalı…
Nicolas Pepe’yle kesinlikle yola devam edilmemeli, kendisiyle yeni bir sözleşme yapılmamalı… Şayet Trezeguet, Bardhi, Orsic gibi isimler de iyi paralar kazandırıp gideceklerse sol kanada ve 10 numara pozisyonunda oynayacak iki isim daha alınması söz konusu olabilir. Ancak transfer edilecek yabancı-yerli oyunculara bonservis ödenmemesi ilkesi önde tutulmalı, maliyet hesabı çok iyi yapılmalı ve Batista Mendy gibi de hem bugün katkı sunabilen, hem de satılmaları halinde büyük bonservis bedelleri getirebilecek isimler tercih edilmeli. Kadroda yer alan ama sıradan görüntü veren Fountas, hiç forma bulamayan Ongjen Bakic, kiralık başka takımlarda oynayan Teklic, Lahtimi, Kourbelis, Gomez ile de yine zarara uğramadan yollar ayrılırken, kadrodaki yabancı sayısı 10’un altına indirilmeli… Zaten bu operasyonu kusursuz ve zararsız bir şekilde yaptığınızda kadronuzda yer alan yabancı-yerli oyuncu maliyetini 15 milyon Euro’nun çok altına indirmeyi başarmış olursunuz. Orta alanda da Emirhan Zaman, Hakan Yeşil, Batuhan Kör ve benzeri kiralık oyuncular tamamlayıcı isimler olarak bu kadronun içinde yer almalı…
KADRONUN YARISINA YAKINI ALTYAPIDAN OLMALI
Kadro planlamanızı yaparken 18 civarındaki futbolcuyu, her an 11’de oynayacak ve takımın kalitesini zirve yarışının içinde tutacak isimlerden oluşturursunuz. Diyelim ki geniş kadronuzda 32 futbolcu bulunuyor. Yani 18 tane direk oynayacak futbolcunun yanına 14 isim daha eklenecek. Düşünün ki, bir takım 11 isimle sahada mücadele ediyor. Müsabaka esami listesine ise 21 oyuncu yazılıyor. Yani 10 futbolcu yedek soyunacak. Bu 10 yedek oyuncudan en az 5 tanesinin maliyeti çok düşük, altyapıdan gelmiş isimlerden oluşması futbolcu bütçenizin çok daha düşmesine sebep olmaz mı? Bunun yanında 21 kişilik esami listesi dışında kalan 11 futbolcu da tribünde oturacak. Bunlar da altyapıdan gelen, ya da kiralık gönderdiğiniz genç futbolculardan oluşmasıyla birlikte ne kadar tasarruf yapacağınızı bir düşünün bakalım… Bugün yedek soyunan futbolcuların toplam maliyeti belki de 20 milyon lirayı buluyor. Tribündekilerin maliyeti de buna yakın…Oysa kadronuzda kiralık gönderdiğiniz yetenekli ve alternatif olabilecek isimlerin yanında, altyapıdan gelen ve neredeyse hiç maliyeti olmayan futbolcular bulunsa, bunlardan 5’i kulübede, 11’i tribünde otursa maliyeti belki de 1 milyon Euro’yu bile bulmayacaktır. Yani sadece kadro planlaması yaparken bile 30 milyon Euro’nun üzerinde tasarruf yapmak elinizde… Yeter ki korkak davranmayın…
Kadroyu planlarken bile maliyeti neredeyse üçte bire indirmiş olursunuz. Ama siz çok alternatifli kadro kuracağız diye, kulübede pinekleyecek, tribünde keyif çatacak isimleri de yabancı ve yerli transferleri olarak belirlerseniz, yaşayacağınız sonuç iflastan başka bir şey değildir. Bakın Özkan Sümer, 31 Aralık 2000 kongresinde seçildikten hemen sonra, maliyeti çok yüksek 13 futbolcudan bir lira bonservis bedeli ödemeden yollarını ayırdı. Elde kalan ve oynama şansı olmayan yine maliyetli 8 futbolcuyu da Akçaabat Sebatspor’a bedelsiz sattı, ya da kiralık verdi. Sadece bu eylemiyle birlikte bir yıl sonra borcu yarı yarıya azalttı. Bu örnek bile sizlere çok şey anlatması gerekiyor değil mi Sayın Ertuğrul Doğan?
Sonuç; başta da söylediğim gibi bir kulübün en önemli yatırımı transferdir. Eğer doğru hamleler yaparsanız, hem prestijiniz yerlerde sürünmez, hem sürdürülebilir başarılarınızla uygulamalarınız taçlanır, hem farklı bir hikaye yazıp örnek olursunuz, hem de borcu adım adım sıfırlar, kasada para tutmaya başlarsınız.
Seçim sizin!