Freud’e göre çocukluk deneyimlerimiz ve bilinç dışı arzularımız davranışlarımızı ve kişiliğimizi etkiler. Hepimizin dilinde olan libido kelimesi aslında cinselliğin değil aklın çalışma hızıyla alakalı enerji temposudur. Bu ikilemde akıl yerine cinselliği ön planda tutmamız bile bilinç dışı artıklarımız ve çocukluğumuz konusunda bir iz bırakır. Hatıralar, inançlarımız, dürtüler, isteklerimiz ve içgüdüsel hareketlerimiz bilinç dışımızı oluşturur. Psikoloji dünyasına kattığı yeni bakış acılarıyla bizim din, örf ve geleneklerimiz açısından ahlak kavramını yeniden sorgulamamızı neden oldu. Tamda bu noktada çocuk ve sanal dünya arasında gelişen yeni ahlak kavramının ne olduğuna ışık tutuyor. Freud ahlakın tanımını yaparken şöyle açıklıyor;
‘‘Ahlak, başkalarının görebileceği davranışlar karşısında kişinin tutunduğu tavırdır’’
Bu kuramdan yola çıkarsak. Kişi ya da çocuk izlenmediğini ve yalnız olduğunu düşündüğü anda ahlak kavramını yitirir. Sosyal ağ ve sanal dünyanın bugünün çocukları üzerinde yaratacağı en büyük travma bu olacaktır. Ahlak kavramından yoksunlaştırılmış çocuklar büyüyor. Bu ahlak açıklamasını yetişkinler üzerinde denersek sonuçlar hiçbirimiz için iç acıcı olmuyor. Dini acıdan yitirilmiş bir tanrı, cinsellik acısından sınırları olmayan bir dünya içinde duvarları yıkılmış bir hayal alemi içerisinde sanallığın tercih edildiği bir gerçeklik. Burada çocuk eğitimine girmeden ama insan eğitimini ele alarak devam edersek bir kurtarıcı duyguya sarılmanın vakti Geldiğini düşünüyorum. Nedir o duygumuz? Hadi büyük harflerle yazalım.
‘‘Vicdan: Kişinin kendiyle olan mahkemesinde verdiği yargının dışa vurumudur’’
O zaman bir toplumun gelişim değerlemesinde bireylerin ve çocukların duygusal kazanımına önce vicdan kelimesinden başlamalıyız.
‘Vicdanı eğitilmiş bir birey, ahlaki değerlere sahip bir toplum yaratılır’
Burada vicdan ve ahlak değerlerimizi bir terazide tartmak değil de bu iki değerin ayrı ayrı ele alınarak gelişim acısından bireyi yeniden programlamaktır. Bu değerleri oluşturmamızda bize yardımcı olacak Ego, süper Ego ve İD kavramlarını iyi anlamamız gerekiyor. Düşüncelerimizi oluşturan bu üç bölge bilinç ve bilinç altımızı oluşturur.
Zihinsel gelişimini tamamlamamış ya da değerler konusunda yeterli donanıma sahip olmayan bireyler olaylara karşı gerçekler ile değil haz hissinin verdiği anlık kararlar ile bakarlar.
Ruhumuzda ne var bunu bilmeden onu yönetemeyiz. Zihnimizi oluşturan yapının ilk parçası olan İD(bilinç dışı): doğumdan hemen sonra gelişir ve tatmin edilmeyi bekler.
Ego, yapının ikinci parçasıdır. Ego hem bilinçli hem de bilinç altında yer alır. Algı, düşünce ve yargılarımızda rol oynar. Anlık tatmin bekleyen İD in aksine uzun süreli tatmin edilmeyi bekleyen bir yapıya sahiptir.
3. kısım süper ego olup, 4 yaşından sonra gelişmeye başlar. Ahlaki pusulamız ve vicdanımızı yönetir.
Bu karmaşık bir o kadar da dipsiz bir kuyuyu andıran düşüncelerimiz hakkında belki de okyanusta bir damla kadar bilgiye sahipken insanın davranışlarının ne zaman ne şekilde değişeceğini fark etmemiz zor. Çünkü kalabalığın içinde olan ben, gece ve yalnızken olan bana hiç benzemiyor.
Tıpkı Oğuz Atay’ın dediği gibi;
‘‘Her insanın yaşadığı en az iki hayat vardır. Biri bildiğimiz vitrinlik(ahlak), diğeri bilmediğimiz derinlik(vicdan)”