Tepeden tırnağa popülizm donanımlı günümüz politikacı türü, her nedense fikri takibini yapamayacağı söylemleriyle, önünde aşılması güç kördüğümler oluşturmakta çok mahir.
Hani İskender’in kılıcını gerektirecek türden!..
Sözden öte herhangi bir politik eylemlilik önermeyen, politik öngörüyü tamamıyla öteleyen, politik seçenekler üretmekten aciz, salt geçmişi referans gösterip hamasetten öteye varamayan anlayışla nereye kadar?
Öyle ki, bıçak kemiğe denk geldiğinde, “bıçak kemiğe dayandı” sözü artık anlam yitirmiştir!..
Çünkü o anda bıçağın keskinliğini tarif etmenin hiç kimseye bir yararı kalmamıştır artık. Sonuçlarına katlanmak anlamına gelen birkaç itiraz nidası dışında olup bitenlere kayıtsız kalıp, haksızlığın giderilmesi adına hakkı gasp edilenle birlikte politik eylemlilikten sakınmak, her şeyden önce siyasi önderlikle asla bağdaşmayan oportünist bir kabullenişten başka bir şey değildir.
Kuşkusuz ki büyük bir utkuyla taçlandırılan 31 Mart seçimleri, halkımız, demokrasimiz ve ülkemizin geleceği açısından çok değerlidir. Ancak fırtınalı bir iklimde “Hatay benim şahsi meselemdir” deyip, diplomatik zekasıyla Hatay’ı ulusal sınırlar içinde konumlandıran büyük Atatürk’ün duruşunu özellikle içinde bulunduğumuz koşullarda anmak ve anlamlandırmak daha bir değerli değil miydi? Önümüzde uğruna bedeller ödenmiş bir büyük tarihsel gerçeklik dururken. Farklı angajmanlara girip Hatay’ı boşa çıkartmak, en azından yurt sathında coşkuyla kutladığımız seçim zaferini gölgelemiştir diye düşünüyorum.
Öte yandan, İMF toplantısında Türkiye ekonomisine dair değerlendirmelerde bulunan Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, “yerel halkı enflasyonun düşeceğine ikna etmemiz gerek” ifadelerini kullandı. Şimşek’in “duyunu umumiye müfettişi edasıyla” Türk milleti için “yerel halk” tanımlamasını tercih etmesi kamuoyunda tepkilere neden oldu. “Yerel” kavramı her ne kadar tercüme kifayetsizliği ile açıklansa da, ta Amerika’dan Cumhuriyetin hazinesinin emanet edildiği (aynı zamanda Birleşik Krallık vatandaşı) bakan tarafından, sanki ekonominin bozulmasının sorumlusu bizmişiz gibi şahsımım ve şahıslarınızın enflasyonun düşmesi için “ikna edilmemizin gerekliliğini” jurnallemesi ziyadesiyle incitici.
Bari oldu olacak Sayın Bakan “ikna” metotlarının içeriğinden de bahsedebilseydi, en azından tedarikli olurduk!
Sonuçta gidecek olanın gönderilmediği, gelecek olanın gelemediği, birey toplum ilişkilerinin geleceğinin tanımsız ve belirsiz hale geldiği, siyaset kurumunun ve hukukun tüm bu süreçlerin çok gerisinde kaldığı, özetle sömürü düzeninin tarihsel, teorik sınırlarının daha bir belirginleştiği koşullarda siyaset paradigması da dönüşüme uğruyor. Gerçek bir “değişim” için bu kaotik, tehlike ve olanaklarla dolu durumun kavranması, yeniden yorumlanması gerekiyor.
Günümüzde ve ülkemizde seçim, çıkar ve oy mühendisliği labirentlerinde tıkanan siyasetin bir çıkış yoluna ulaşması adına verilecek mücadelede, kuşkusuz ki yeni engeller olduğu kadar yeni olanaklar da sunuyor. Mesele enseyi karartmadan o yeni olanakları bulup çıkarmak, yeni yollar açmakta.
Tıpkı…
Kartacalı Hannibal’ın Roma yolunda generallerine, aşılmaz denilen karlı dağları gösterip “Ya bir yol bulacağız, ya bir yol açacağız.” Dediği gibi!
Mesele teslim olmamakta.
Sevgiyle, dostlukla.