Her seçim bitimini, yeni bir seçim sürecinin başlangıcı olarak gören ve örgütlenmesini bu anlayış çerçevesinde yapılandıran, bir yönetim anlayışıyla; Seçim sonrası kulağının üstüne yatıp ancak seçim kapıya dayandığında uyanan ve belirlenen gündemin peşine takılan aymazlar arasındaki açık ara fark, kuşkusuz ki tesadüfi olmayacaktır.
Örneğin beş yıl öncesinden tarihi, kapsamı ve hedefi belli olan yerel seçimlere, en azından bir yıl öncesinden kongrelerini yapıp, adaylarını, stratejisini, projelerini, olası durumlara karşı a, b, c, d planlarını oluşturmak. Örgütü diri tutmak çok mu zordur?
Sürekli, aynı hataları yapıp, farklı sonuca ulaşma yanılsamasından bir türlü kurtulamayan. Sonuçta bütünlemeye kalan siyasetçiler için, en azından özeleştiri geliştirmek. Bu kadar mı zordur?
Oysa asıl zor olan; başkalarının startını beklemek, onların adaylarına karşı aday belirlemek, spekülasyonlardan ve algı yönetiminden yakınıcı olmak, bireylerin kişisel kariyer planlarına teslim olmak, oyun kurucu değil oyun bozucu olmaya çalışmak, adam ayartmak, eşe dosta kadro dağıtayım derken bir çuval inciri berbat etmek, araya sızıp kayığı devirmek değil de nedir?
Sergilenen üstenci bakış açısı nedeniyle, geniş halk kesimlerinin taraf olabileceği ortak bir buluşma zemini oluşturmaktan gittikçe uzaklaşıp, halkçı ve eşitlikçi bir yerel yönetim projesi hazırlamaktan özenle kaçınmanın sonucunda. Acaba 81 ilin, 922 ilçenin, 32242 mahallenin ve 18265 köyün kaçında, halkın karşısına alternatif bir yerel yönetim programıyla çıkılacak?
Seçimlere şunun şurasında 1,5 ay kalmışken, birçok seçim çevresinde adaylaşma sürecinin ve yaptırıldığı iddia edilen anket çalışmalarının parti tabanında halen sorgulanıyor olmasının yarattığı belirsizlik ortamı ve siyasetteki bu asimetrik durumun ne tür sonuçlar doğurabileceği hakkında siyaset kurumunun ısrarla farkındalık geliştirememesi. Kuşkusuz ki “yapay zeka” kurgusuyla devredilemeyecek denli sorumluluk yüklüdür!
Diğer yandan, ittifak düzenlemesinin siyasi hayatımıza girmesinden bu yana ilk kez cumhur bileşenleri yarışa ittifakla girerken, daha önce millet ittifakını oluşturan blokta yer alan; İyi Parti, Zafer partisi, Saadet Partisi, Gelecek Partisi ve DEVA gibi sağcı partilerin CHP’yi yalnız bırakmaları. Yerel seçimler sonrası siyasal alanın yeniden şekillenip, kartların yeniden karılacağının, adrese teslim açık ilanıdır. Hal-i pür melalimiz bu iken, ve son seçimlerin sol seçmen üzerinde yarattığı travma daha sağaltılmamışken, ana muhalefetin (sözüm ona) sağ muhalefetle Yomra örneğinde olduğu gibi alenen flört etmekte halen bir beis görmemesi, ama sıra sol yapılara geldiğinde mahcupça da olsa seçici davranması, ziyadesiyle düşündürücü oluyor.
Tabii ki bu arada, sol yapıların Dersim’den Kadıköy’e uzanan çizgide somutlaşan ve Hatay dahil tüm seçim bölgelerine ulaşan tercihlerinde görüleceği gibi; birbiriyle rekabet eden, grup çıkarını önceleyen tutum ve davranışlarının da, bir yerel seçimde daha ‘boş yapan’ (*) bir sürece” olan katkılarını hep birlikte görüp yaşayacağız gibi!
Oysa yarınları, küçük hesaplar peşinde koşanlar değil, faşizme karşı özgürlük ve demokrasi mücadelesini omuz omuza verenler kuracaktır. O gün geldiğinde biz çocuklarımıza onurlu bir geçmiş bırakmış olmanın mutluluğunu yaşayacağız, ya siz?
Sevgiyle, dostlukla.
(*) – Gazete pencere