Toplum katında adil ve düzgün görünümlü izlenimi verip, kabul görmek kolaydır elbet. Hiçbir risk almayı da gerektirmez! Çoğu kez Gülen bir yüz, itinayla seçilmiş birkaç güzel söz, içten bir dokunuş ya da biraz duygudaşlık bunu olanaklı kılar. Zor olan adil olabilmektir. Çünkü en mükemmel adalet insanın vicdanıdır. Adalet, vicdanını emanete bırakanlarla değil, kendini hukukla sınırlayan insanlar eliyle gerçekleşir. Adil olmak adına risk almak hatta kendini hedefe taşıyıp, onca yürek çilesini göze almak demektir. Yoksa yasa yapıcıların adalet duygusundan, uygulayıcıların adalet dağıtmaktan kaçındığı bir iklimde adaletten bahsedilebilir mi hiç? Kuşkusuz adalet hukukun içinde kaldıkça meşruiyet alanı buluyor. Zira bir hakkın yerine getirilmesi adaletin kendini ifade biçimidir. Devlet çatısı altında yaşayan yurttaşların, yasalarca güvence altına alınmış haklarının ayrımsız kullanılabilmesi ise ancak demokratik bir ortamda karşılık bulur. Cinli düşünür Konfüçyüs; “Devletin Hazinesi Adalettir derken, İnciliz emperyalizmine karşı pasif direnişin önderi Gandhi; “Adaletsiz rejimi adaletle yıkınız” diye seslenir. Ve halen duruşma salonlarında, yargıçların hemen arkasında yazılı olan. Karşıtlarının dahi söküp atmaya cesaret edemediği “Adalet Devletin Temelidir.” Sözü, tarihin indiğinden süzülüp gelen bir büyük öğretinin ifadesi değil midir? Bu durum tedbirine göre, madem devlet adalet üzre yükseliyor, o zaman 21.yüzyılın ilk çeyreğinde yaşadığımız bu doku çürümesi, dünyadan yalıtılıp itibarsızlaşmayı kim neyle izah edebilecektir? Tüm uygar dünya, haklar ve özgürlükler bağlamında üçüncü kuşak hakları aşıp, dayanışma haklarında buluşurken Türkiyem sevgili ülkem, ilkesiz yöneticiler eliyle taraf olduğun uluslararası anlaşmalara karşın en temel insan hakları konusunda tıkanıp kaldın Yurttaşlarımızın can ve mal güvenliği başta olmak üzere, tüm hak ve özgürlüklerin ihlal edilip, demokrasi ve hukukun son kırıntılarının askıya alınmasına çanak tutanlar, uygulamalarıyla devletin “hukuk devleti” niteliğini gölgeleyip Anayasal bir suç işlemiyorlar mı sizce? Nitekim; Adaletin olmadığı bir dünyanın sonu çoktan gelmiş demektir. -Adaletin olmadığı bir toplumu birbirine bağlayan hiçbir şey kalmamış demektir. -Adaletin olmadığı bir yerde ne yazlar güzeldir, ne de meyveler lezzetli. -Adaletin olmadığı bir yerde türküler yalan, şarkılar ikiyüzlü, şiirler sahte sayılır. - Adaletin olmadığı bir ülke ne tarihiyle övünebilir, ne geleceğini aydınlık görebilir. -Adaletin olmadığı bir gün bile bir yüzyıla bedeldir. -Adaletin olmadığı bir yerde zulüm vardır, haksızlık vardır, kötülük vardır. -Adaletin olmadığı bir dünyaya doğa küser, ağaçlar kurur, sular çekilir, kuşlar susar. -Adalet varsa; Bir uygarlık vardır, bir ülke, şan, şeref, gurur vardır, İnsan vardır Adalet yoksa hiçbir şey yoktur… Bu duyarlılıklar ışığında umuyor ve diliyorum ki; Cumhurbaşkanlığı forsundaki 16 yıldızlı Cumhuriyet güneşiyle sembolleşen, 17 bileşenli devlet aklı. Cumhuriyetin 100.ncü yaşının adımlandığı günümüzde, tüm bu çağrılara yanıt bağlamında, halkıyla muassır medeniyet düzleminde buluşma ferasetini gösterebilsin. Sevgiyle, dostlukla…