Tarihsel deneyimler, toplumların karşı karşıya kaldıkları sorunlara rağmen politik tavırlarındaki değişimin nadiren senkronize olabildiğine tanıklık eder.
Nitekim bu saptama, ülkemizde son yıllara değin değişmez bir yazgıymış gibi hep bu düzlemde seyretti. Geçen yılda böyleydi, toplumumuz ancak; uzun erimli, sancılı ve bedeli çok ağır bir deneyimlenme sürecinin ardından politik tavır geliştirme noktasına taşınabildi!
Ne yazık ki, demokrasinin kurum ve kurallarıyla çalışmadığı toplumlar, dayatmalar ve maruz kaldığı sorunları çözecek kendi siyasal yapılarını bir anda yaratamıyor, yirmi yılı aşkın süredir de yaratamadı. Bu durum siyasi analistlerin farklı etkenler üzerinde yoğunlaşıp, farklı yorumlar geliştirmesine de neden oldu! Örneğin geçen yılki genel ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerine de aynı ekonomik sorunlarla gidilmişti. Üstelik 2019 yerel seçimlerinde, Cumhur ittifakına karşı oluşturulan ittifakla kazanılan Ankara, İstanbul, Adana, Mersin dahil metropollerde CHP’li belediyelerin “sosyal belediyecilik” uygulamaları halkla buluşup ivme kazanmış olsa da, iddia edildiği gibi seçim başarısı için tek başına yeterli olamamıştı.
Çünkü, iktidar bugünden farklı olarak asgari ücret ve emekli maaşlarını tam da seçim öncesinde yükseltmiş, bu da yetmemiş; çoğunlukla kamu bütçesinden karşılanan ve AKP’ ye yakın dernekler, vakıflar ya da mahalle başkanlıkları üzerinden gerçekleştiği için sanki AKP hizmeti olarak algılanan yardım ve destek projeleriyle ekonomik sıkıntıların tabandaki etkisi kısmen perdelenebilmişti!
Bu koşullarda halk politik tavrında bir değişikliğe gitmek, yeni siyasal yapılara şans tanımak yerine, bir kez daha kendi değerlerine en yakın sandığının yanında durmuş, sorunları çözeceğine söz verenlere son bir kredi daha açmıştı.
Ancak, 31 Mart 2024’e gelindiğinde, iktidar sahipleri verdikleri sözleri yerine getirememiş, kredisini heba etmiş müflis bir iktidar konumuna düşmüştü! Sözlerin tutulmamış olması yanında, yüksek enflasyon ve düşük ücret politikasıyla artan yoksulluk, artık hiçbir sorunu perdeleyecek durumda değildi. Diğer yandan, özellikle kent merkezlerinde ki, kira, gıda ve ulaşım harcamalarının, harcanabilir gelir içindeki payının tavan yapması, krizinin kent merkezlerinde daha bir hissedilişine neden oldu.
Bu eğilim zaten 2023 seçimlerinde de görülmüş, iktidar bloğunun oyu büyükşehirlerde gerilemişti. Şimdi yaşanan, bu erimenin katmerleşerek artması ve diğer şehirlere de yansımasıdır. Yani 2023 ‘te büyükşehirlerde yoğunlaşan hayat pahalılığı krizi, şimdi kemer sıkmanın yükü de eklenerek tüm ülkeye yayıldı. Anadolu’da bazı kent merkezlerinde görülen sürpriz zaferlerin arkasındaki temel dinamiklerden biri de budur.
Denilebilir ki; bu yerel seçim, bünyesinde genel seçimden farklı dinamikleri barındırır. Elbette doğru. Ya da CHP’nin doğru pozisyon tutmuş olması, Yeniden Refah Partisinin önlenemez yükselişinin AKP oylarıyla beslenmesi ve küsüp sandığa gitmeyen 6,5 Milyon seçmenin mensubiyeti kuşkusuz ki bu sonuçta etkili olmuştur. Ancak bilinmelidir ki, uygulamaya konulan stratejilerin başarılı olmasının öncelikli koşulu, seçmenin iktidardan memnuniyetsizliğinin son raddeye taşınmasıyla olasıdır. Aksi takdirde, iktidar seçmeninin kulakları farklı sesleri duymaya hazır olmazdı!
Özetle, ülkenin demokrasi, hukuk ve ekonomisinin her boyutuyla dibe vurduğu anda, halk nihayet can simidini atıverdi!
Ve muhalefet adaylarının açık ara zaferini getiren halk oylaması, AKP’yi kurulduğundan günümüze ilk kez 2. Sıraya düşürürken CHP’’yi de 47 yıllık bir aranın ardından ilk kez 1.parti konumuna taşıdı, Durum bundan ibarettir.
Bundan sonrası, sandıkta patlayan ‘dip dalga’ nın akut yapısal etkilerinin farkındalığına varılıp varılmadığına ilişkin olacaktır!
Tarihsel sorumluluk siyaset kurumunun uhdesindedir!
Sevgiyle dostlukla.