Mevcut sistemin yetmezliklerinin tespitiyle yerine yenisini ikame etme iddiasına sahip bir siyasal öznenin, bu konuda bir iktidar stratejisinden yoksun oluşu bir büyük boşluğun ya da boş vermişliğin en somut ifadesidir.
Nitekim günümüz Türkiye’sinde bu kavrayış yoksunluğu mevcut iktidarın, kendisi için son derece elverişsiz koşullarda dahi, stratejik esnekliğe sahip olmasına olanak sağladığı gibi, siyasal eylem sahasını kendi hamleleriyle doldurmasını mümkün kılan büyük boşlukların ortaya çıkmasına yol açıyor.
Hiç kuşkusuz, toplumsal muhalefeti kucaklayıp ortaya beraberce yürünecek bir hedef konulmadan, bu hedefe odaklanmadan ve ona ulaşmayı mümkün kılacağı düşünülen eylem planına insanları dahil etmeden geniş kitlelerle kalıcı bir bağ kurmak çok da mümkün olmayacaktır.
Ama siz tüm bu verili gerçekleri elinizin tersiyle bir kenara itip, halen temayül yoklamalarından ya da anketlerin iktidar muştulayan seçmen yönelimine ilişkin verilerinden medet umarsanız, siyasal iktidarın stratejik hamleleriyle çok hızlı değişebileceğini hesaba katmamış olursunuz ki!.. böylesi bir yönelim sizi geçmişin hatalarını tekrarlayıp farklı sonuçlar beklemek gibi temel bir yanılgıya sürüklemiş olur.
Bir iktidar stratejisinden yoksun olmak; buna sahip iktidarın stratejileri tarafından belirlenmek, onların hamleleri karşısında hazırlıksız ve kırılgan yakalanma riskini beraberinde getirir. Bunun dışında iktidar perspektifinden yoksunluk, tabanında iktidar beklentisi yoğun olan bir siyasal partinin geniş kitlelerle kalıcı ve sağlam bağlar kurmasının önündeki en büyük engeldir.
Ve Türkiye olarak biz, toplumsal muhalefet bloğundaki bu stratejik boşluğun, bir iktidar stratejisi için gerekli olan yeni bir toplum düşüncesine sahip sol siyaset tarafından doldurulmasının zorunlu olduğu bir dönemden geçiyoruz. Bugünün Türkiye’sinde sol bir iktidar stratejisi, 2024 yerel seçimlerinin sonuçlarını etkileyecek bir ağırlığa sahip olmanın yolları üzerinde düşünmeyi, sonrasında ortaya çıkabilecek yeni siyaset sahnesine güçlü şekilde müdahale etmenin araçlarını, zeminlerini ve yöntemlerini tasarlamayı ve bütün bu süreçlere halkın en geniş kesimlerini katmayı gerektirir.
Diğer yandan yoksulların beklentilerini ve umudunu oya tahvil eden! neoliberal İslamcı “dayanışma ağları”nda, 2019 yerel seçimleri itibariyle başta İstanbul olmak üzere metropol kentlerin kaybedilmesinin ortaya çıkardığı göreli kaynak daralması, iktidar için hayati önem taşımaktadır. Dolayısı ile bu stratejik konumlanmaları nedeniyle “belediyeler” siyasal-ekonomik çatışmaların merkezine taşınacağından, önümüzdeki yerel seçim sürecini salt siyasal anlamda değil finansal kaynak oluşumu noktasında da değerlendirmek gerekir.
Bu bağlamda, iktidarın kent rantına odaklanacağı 31Mart yerel seçimlerinde. Belediyeleri, yerel ve uluslararası sermayeye ya da cemaatlere peşkeş çekebilecek bir cazibe merkezi olmaktan çıkarıp, kent rantının asıl sahibi olan kent yaşayanlarının gündelik yaşamının insan onuruna yaraşır hale getirilmesine, çocuklarının güvenli geleceği için harcanması gereken bir birikim olduğu hatırlatılmalıdır.
Belediyecilik, salt asfalt atmak, yol yapmak, çöp toplamak, su satmak, park yeri işletmek ya da eşe dosta koltuk dağıtmak yer değildir; halkçı belediyecilik, kent yaşayanlarının yönetim sürecine doğrudan katılımına olanak sağlayan ve kentlinin taleplerini daha şikayet haline dönüşmeden yerine getiren bir belediyeciliktir. Dolayısıyla adaylar titizlikle belirlenip;
Kentlilik bilincine sahip ve kenti ilgilendiren her kararı kent yaşayanlarıyla birlikte alan,
Kolektif yaşam tarzını benimsemiş,
Kente karşı suç işlememiş,
Kentin gelişiminde toplumsal, ekonomik ve fiziksel bütünlüğünü gözeten,
Emekten, eşitlikten, özgürlükten, demokrasiden yana olan, adayların yönetime taşınması çok değerlidir.
Sevgiyle, dostlukla…