“… Gencimiz, yaşlımız, hepimiz aynı durumdayız. Bu geminin üstündeyiz. Adı belleğimizin derinliklerinde silinmiş bir geminin üstünde. Hoş adını bilsek de neye yarar? Ne nereye gittiğimizi biliyoruz, ne niçin gittiğimizi !..” (*)
İnsan, kapsamı ve içeriği ne olursa olsun çevresinde olup bitenler karşısında, hemen her şeyden önce kendini öncelikli tutan bir varlık. Bu onun yaşamsal içgüdüsü. Kendi dışında gelişen ve hiçbir şekilde kontrol edemediği olayların etkisi, insanın dengesinin bozulmasına yetiyor da artıyor bile!
Hele de örgütsüz olduğunda! Örneğin olanca yakıcılığıyla daralan ekonomi ve gittikçe güçleşen yaşam koşulları, ekonomik konumu hangi seviyede olursa olsun herkesin uykularını kaçırıp, sıradanlaşan her türden şiddet, baskı, adaletsizlik sinirlerimizi yerinden zıplatıyor. Kaldı ki toplumuna karşı duyarsızlığıyla ünlenmiş her devlet yapılanmasında, vicdanını emanete bırakmış yönetim kadrolarından farklı bir beklenti içinde olmak çok da akıl karı değildir.
Hatırlarsınız; 3 Kasım 1996’da Balıkesir’in Susurluk ilçesinde, bir kamyonla Mercedes’in çarpışması sonucu ortaya çıkan hukuk dışı kirli ilişkiler ağı Türkiye’nin gündemine oturmuştu. Çok sayıda düzmece evrak ve ağır silahların bulunduğu sahte plakalı Mercedes’ten ortalığa saçılan ve Devlet- Mafya- Siyaset ilişkilerini ifşası anlamına gelen “Susurluk Kazası” sonrası, 1 Şubat 1997 tarihi itibariyle başlatılan “Sürekli Aydınlık İçin 1 Dakika Karanlık” eylemleri, demokratik mücadele tarihimize ışık tutan ciddi bir karşı duruştu.
Av.Ergin Cimmen’in çağrıcısı olduğu ve demokratik kamuoyunun desteğiyle, devlet içinde örgütlenmiş, yasadışı işler yapan, devletin koruma kalkanının arkasına sığınmış bir yapılanmaya karşı başlatılmıştı. Milyonlarca insanın, yolsuzluklara, yozlaşmaya ve devlet içerisindeki kirli ilişkiler ağına karşı harekete geçmesi talebiyle her akşam saat 21.00 de ışıklarını söndürüp açtığı eylem devlete bir ışık tuttu!
Aslında hükümetin karanlık kesimlerle gizli ilişkileri olduğu, yolsuzlukların var olduğu herkes tarafından biliniyor ancak toplum bunu değiştirme gücünü kendinde görmüyordu. Tam da bu noktada, Sürekli Aydınlık İçin 1 Dakika Karanlık kampanyası, herkesin katılabileceği tehlikeden uzak, barışçıl bir sivil itaatsizlik eyleminin yolunu açarak çekim merkezi oluşturdu.
Artık insanlar, her gece aynı anda, dayanışma içinde ışıklarını söndürecekler, böylece, sisteme karşı hoşnutsuzluklarını gösterebileceklerdi. Zamanla komşularının da ışıklarını kapattığını görünce, kolektif seslerin gücünü hisseden insanlar, kendilerini daha fazla ifade etmek için yeni yöntemler geliştirmeye başladılar. Sokaklarda toplandılar, yürüdüler, tencerelerini ve tavalarını dövmeye başladılar. İlk bakışta çok basit gibi gözüken bu yöntem, kitleselleştikçe, yurttaşların, Türkiye ‘de karanlık ilişkilere ve yolsuzluklara son verilmesi yönündeki isteğinin güçlü bir ifadesi haline geldi.
Eğer milyonlarca insan her akşam ışıklarını yakıp söndürmeseydi, ne sürekli aydınlık talebi ne de devletin içine yuvalanmış çetelerin varlığı ortaya çıkacaktı. Bu özellikleriyle sürekli aydınlık için bir dakika karanlık eylemi, yurttaşın; Susurluk Kod Adlı suç örgütüyle mücadelesini ve taleplerini öne alan ve gelecek kuşaklara örnek teşkil edebilecek başarılı bir eylem biçimidir.
Şimdilerde, CHP Genel Başkanı Sayın Özgür Özel’in “Ayağa Kalk Türkiye!” çağrısıyla 09.07.2024-Saat 21.00 de, yurt sathında tüm yurttaşları ışıkları açma-kapamaya davet ettiği, ancak ritüel ve belirlenen saat dışında Sürekli Aydınlık İçin 1 Dakika Aydınlık eylemiyle hiçbir benzerliği olmayan bu sivil itaatsizlik çağrısı, ne yazık ki, ne kitlesellik ne de uygulanabilirlik açısından, Türkiye’nin ve Avrupa’nın birinci partisine denk düşecek bir sonuca ulaşamamıştır.
Oysa sistemin birinci partisinin önderliğinde, kurgulanıp yönlendirilen bir sivil itaatsizlik çağrısı, değil ulaşılması gereken geniş toplumsal kesimler, bizzat kendi kadroları tarafından bile yeterli ilgiyi göremiyorsa? Bu durum, vakit geçirmeden tüm yönleriyle ele alınıp irdelenmelidir diye düşünüyorum.
Yoksa kitlesellik içeren bu tür toplumsal eylemliliklerde, işin aceleye getirilmesi sonucu ortaya çıkabilecek en küçük örgütsel ihmal. Tıpkı bir bumerang gibi dönüp-dolanıp eylemi düzenleyenlerin başında patlamasına neden olabilir.
Unutulmasın ki aynı gemideyiz dostlarım!..
Sevgiyle, dostlukla.
(*) – Ferit Edgü- Gemi