Sinoplu filozof Diyojen gün ortasında elinde fener adam aramaya çıktığında aklını kurcalayan!
Kuşkusuz ki şimdilerde ulusça yoğunlaştığımız, seçimleri hangi ittifakın kazanacağı ya da kimin nereye seçileceği beklentisi falan değildi!
O bir türlü denk gelemediği, sözünün arkasında duran, liyakatli, el etek öpmeyen, bir doğru adam arıyordu!
Hepsi o kadar.
Yoksa gün ışığında fener elde adam aramanın gereksizliğini herkes gibi o da pekala biliyordu.
Ama onun fazladan bildiği; Yaşam içerisinde idealize edilip ardına düşülen olay ve olgular, hiç gerçekleşmeyecek olsalar dahi, yine de bulamayınca kendini suçlu hissedercesine, arayışını sürdürmeye olan sarsılmaz inancıydı.
Hani gün gelir, çevrenizdeki tüm insani reflekslerin yerle yeksan olup, tüm kapıların üzerinize kapandığını hissettiğiniz bir ana denk gelebilirsiniz. Yine de siz mücadele azminizden ödün vermeden arayışınızı sürdürme iradesini ortaya koyabilirseniz eğer.
Vardığınız nokta, insanı insan kılan soylu bir arayışın ete kemiğe bürünmüş en yalın ifadesi değil de nedir?
İnatçı, umut edemese bile vaz geçmeme iradesi; Olumlunun, daha iyinin, daha güzelin izini sürme, insanın erdemlisine ulaşma duygusu.
Günümüzde bu duygudaşlığı yakalamanın ne kadar ütopik ve ulaşılmaz hal aldığını kendi gerçeğimizden pekala biliyoruz.
Yalakalığın meziyet, yalancılığın marifet, sırtından bıçaklamanın siyaset sayıldığı bir toplumda yaşamak ziyadesiyle ürkünç!
Gerçek insanın, dürüst ve donanımlı insanın, düşünce namusuna sahip çıkan insanın özlemini çeker duruma gelmedik mi?
İnsanlıktan nasiplenmemiş hokkabaz ve madrabazların oluşturduğu, bir tiyatro sahnesinin iğrenç oyunlarını görüp, siyasetin bu denli kirlenmesi karşısında onlar adına utandık…
Yalancılığın, sahteciliğin böylesine egemen kılınmasına öfkelenip, zorbalığın, pervasızca meydan okuyuşuna, gelecek güzel günlere olan sevdamızla direndik.
Işıklar içinde uyusun Cumhuriyet gazetesi imtiyaz sahibi ve Başyazarı sevgili Nadir Nadi Cumhuriyet’teki “Kim olsun?” başlıklı yazısında Cumhurbaşkanlığı seçimlerine çok kısa bir süre kaldığına vurgu yapıp, ardından;
“Dileğimiz, devrim ilkeleri açısından ödün vermeyen,
Kulis politikasına iltifat etmeyen,
Aynı zamanda çağdaş özgürlük anlayışına gönülden bağlı,
Saygı değer bir vatandaşımızı “Devlet Başkanlığına” seçme olanağını bulabilmemizdir!”
Temiz siyasete vurgu yapan üstadın bu veciz önermesi, 13. Cumhurbaşkanı adayımız “sakin güç” Kemal Kılıçdaroğlu’nun sabırla örüp toplumu taşıdığı ve iki gün sonra gerçekleşecek olan seçimlere perspektif sunma noktasında ziyadesiyle önem arz etmektedir.
Evet, bu seçim ülkenin geleceği bağlamında önemli bir eşik, ancak yeni bir başlangıç için mucizevi bir dönüşüm sağlayacak sihirli bir formülden söz etmek mümkün değil.
Kazanımları ve eylemliliği uzun soluklu yürütebilmek, kısa erimli edinimlerden çok daha büyük etki yaratır. Süreci sağduyuyla yönetmek, sonucu sükunetle karşılamak tüm paydaşlar açısından önem taşıyor.
Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılında, demokrasiyle taçlandığı, eşit-özgür-güvenli bir seçim ikliminin sandıklarda güller açtırdığı o muhteşem güne olan, olanca özlemimle...
Sevgiyle, dostlukla…