Bilinen tarihi geçmişi en az 4000 yıl öncesine dayanan Trabzon, konumu itibariyle tarihin bütün evrelerinde tüm dünyanın ilgisini çekmiş ender kentlerden biridir. Tarih boyunca birçok medeniyetlere ev sahipliği yapmıştır. Yüzyılların ötesinden bu yana var olan kültür mozaiği, canlı ve süregelen bir kültürel birikimi ortaya çıkarmıştır.
Ancak; bu birikimleri özellikle son 50 yıldır bir bir acımasızca tükettik, sosyal ve mimari kültürünü yok ettik, beton şehre büründürdük. “Bir zamanlar Trabzon’un dar sokaklarında ud sesleri yankılanırdı” diye başlayan sözler, artık bir hayal gibi geliyor bize sadece.
***
Kaybolan şehir ruhunu ararken...
Tekke Mahallesi Zeytin Sokakta, son kalan Trabzon'un daracık bir sokağında 100 yıllık bir evin karşısında kültür sanata dair bir sığınak yaptım kendi ölçümde.
Arnavut kaldırımlı taşlı sokağımızda sıcak geçen sonbaharın tadını çıkarırken, geçmişe özlem duyarak misafirlerimize sıcak bir sohbet ve çay sunuyoruz. Sokağa bitişik küçük bir oturma alanımız var!
Eskiyi bilen, özleyenlerle birlikte bu mekânda ‘Eski Trabzon Günleri’ni yad ediyoruz.
Mesela, Trabzon’un, Trabzon sporunun renkli simalarından sevgili Krem Yavuz, "Ben, bu sokaktan geçip, biraz aşağıdaki yazlık Yıldız Sinemasındaki filmleri izlemek için annemle yola çıkardık, annemin yakın arkadaşı Gönül Yenigün teyzenin evine giderdik. Yaptığı çay ve kekle hayatımın en güzel filmlerini sinemanın tam karşı yamacındaki evinin bahçesinden izlerdim. Gündüz buralardan geçerken her evin kapısı biz çocuklara açılırdı, yabancı bile olsanız burada aç susuz kalmak mümkün değildi" diye anlatıyor bu sokağı.
Şehrin yok oluşuna en yakın örnek; o sinemanın yerine dev bir bina dikiliyor şimdi!
***
Geçmişteki Trabzon'a hep bir özlem var.
Hızla betonlaşıp bütün tarihi yok edilen bu şehirde anılarda kalan bu güzellikleri dinlerken hep o Trabzon'u özlüyoruz. Daracık sokaklarında oynarken, yorulunca girdiğimiz bir evin avlusunda susuzluğumuzu giderip inerdik Ganita'nın serin sularına.
Biz büyüdük, betonlaşan Trabzon ile önce bir hançeri sapladılar göğsümüze. Her Trabzon'u ve Trabzonluyu anlatışta acılara boğulduk.
“Biraz hesaplaşalım kendimizle” dedik. Hep lafını ediyoruz ya! “Kadim şehrimiz, medeniyetler beşiği, her tarafı tarih kokan, büyük sanatçılar yetiştiren, bir imparatorluk şehri” diye...
Vayy be; Muhteşem Süleyman’ın doğduğu şehir!
Kulağa ne kadar hoş geliyor!
Bu düşüncelerle bu şehre gezmeye gelecek bir yabancı sizce bu iddialı cümlelerdeki Trabzon'u görebilecek mi?
Mimarisini mi koruduk geçmişin, kültürünü mü, geleneklerini mi? Ne sunacağız onlara!
Büyük dev viyadük köprülerini şehrin tam ortasına dikerek modern çağın mimarisini doruklara ulaştırdık! Çömlekçi'yi yıktık mesela, yerine beton binaları diktik vs vs.
Yaşadıklarımızın özü şu: Türk kamuoyunun suç kabul ettiği fiiller açısından bakılınca, ki buna birçok insan şaşıracak ama, Trabzon asla bir suç şehri değildir. Fakat çevre suçları açısından Trabzon, Türkiye ortalamasının çok üstünde yer alıyor ne yazık ki.
İnsan-tarih-çevre-kent ilişkileri açısından bu kadar endişe verici bir hale gelmiş olan Trabzon, diğer birçok kentimize kıyasla geçmişiyle hiç ilgisi kalmamış kentlerin en başında gelmektedir ne yazık ki.
Düzeni içine sindirememiş, sistemi gösterisel yaşamış, doyumsuz bir nüfusun fiziksel ortamı da ancak böyle olurdu zira!
***
Geçmişte bu güzel kent için gösterdiğim çabalar bir yok oluş hikayesi gibi cümlelerime döküldüğünde hesaplaşma hakkımı kullanırken kentin ileri gelenlerine de bir ok atıyorum. Gerçekten bir çaba gösterdi mi şehrimin sivil toplum örgütleri?
Yıllardır bu şehirle ilgili, sergiler, kitaplar, filmler gibi çalışmalar yapıyorum. Çok zor imkanlarla yaptığım bu çalışmalardaki tek gayem şehrimi ve insanımı daha güzel anlatabilmek...
Kültürünü, sanatını, geçmişini önemsediğimiz bu şehrin her daim söz sahibi olmasını, farklı organizasyonlarla ülkemize örnek olmasını düşünürken ortaya çıkan eylemler, büyük şehirlerde yapılan Trabzon Günleri adlı panayırdan öteye gidemiyor!
Yüzlerce sanatçı yetiştirmiş bir coğrafyanın çok değer bulmamış temsilcileriyiz. Kaybolan bu şehirde her şeye rağmen varlığımızı hissettirmek için çabalıyoruz.
Bazen hangi cümleyi kursanız, bu dünyaya değersiz bakanların alay konusu olursunuz.
İnsanın içinde bir dünya yoksa cennette bile yaşasa değerini anlamaz.
Yaşamak ve anlamakla hayat yaşanır ve değerlenir. Biz yazalım yine de... Değerlensin dünyamız...
Anlatacak çok hikayemiz, söylenecek bir sürü türkümüz var. Biz söylüyoruz da, umarım anlayanımız çok olur!